23 Aralık 2011 Cuma

Değinilere Ekler

Ahmet Soner, Özgür Gündem'de yazmış (8.10.2011):

Onu ilk gördüğüm günü hatırlıyorum. 7 Ekim 1973 Pazar günüydü. O sıralar Zonguldak’ta askerlik görevi yapıyordum. On gün izin alıp İstanbul’a gelmiştim. Bir arkadaşla Çiçek Pasajı’nda oturuyorduk. Bir ara Mustafa Irgat’ı gördüm. Yanında sakallı, tombul yüzlü ve sessiz bir delikanlı vardı, bizi tanıştırdı: İzzet Yasar’mış adı. “Kenar Süsleri” adlı şiiri Yeni Dergi’de o yıl içinde yayımlanmıştı.

[http://www.ozgur-gundem.com/index.php?haberID=22295&haberBaslik=S%C4%B1k%C4%B1%20%C5%9Eiir&action=haber_detay&module=nuce]


***

İsmet Berkan, Hürriyet'te, Seyhan Erözçelik'in ölümü üzerine:

ÖNCEKİ sabah bir arkadaş telefonuyla öğrendim Seyhan’ı, Seyhan Erözçelik’i kaybetmiştik.

Midemin ve göğsümün üstüne koca bir kaya oturdu: Seyhan, artık yok!

Nedense gözümün önüne gelen ilk resim, bir başka ölmüş arkadaşımız olan Mustafa Irgat’la birlikte Seyhan’ın sabahın beşinde ellerde yarısı içilmiş rakı kadehleriyle benim evimin kapısınadayanmaları ve Seyhan’ın hep yaptığı gibi bağıra bağıra Lili Marlene şarkısını söylemesi oldu.

Bir süre sık sık sabahın o vaktinde bana geldiler, rakılarına devam ettiler. Sonra kapıyı açmazoldum, çünkü sabah olunca da gitmiyorlardı. Bir şiirinde, ‘Martılar Cihangir’in sokak köpekleridir’ demişti Seyhan. Cihangir’deki evimin terasınadadanan martılara bakıp bakıp bu dizeyi söylerdi. 

Yanlış hatırlamıyorsam o şiir, ‘Jetler Türk Hava Kuvvetleridir’ diye sürerdi. Şu tesadüfe bakın,Seyhan’ın öldüğü gün jetler yine İstanbul ve Cihangir semalarında gürültü yapıyordu. En son birkaç hafta önce telefon etti. Yeni kitabı çıkıyordu, ‘Bunu mutlaka yaz’ dedi, hiç öyleşeyler istememişti daha önce. Sonra bir ortak arkadaşımızı çekiştirdik, sonra bir başkasını, birbaşkasını...

Nihayet telefonu, ‘Yahu bi oturalım rakı içelim’ temennisiyle kapatmayı başardık. Yarım saattir konuşuyorduk. Sürekli kızacak, hatta öfkelenecek bir şeyleri olurdu ama öfkeleri kalıcı değildi. Bana da çok kızardı, hep o arıyor, ben onu aramıyorum diye, Facebook’taki laf atmalarına cevap vermiyorumdiye, sakal bıraktım diye, bilmem neyi yazdım diye...

Şimdi de ben ona kızıyorum, öldü gitti diye. Eğer gerçekten Nilgün’le, Mustafa’yla buluşup konuşacağı hatta rakı içeceği bir yer varsa ve Seyhan oraya gittiyse, ne mutlu ona, ne acı biz geride kalanlara.


[http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/18581323.asp]